Mantıklı mıyız Yoksa Duygulu mu?

 

Mantık, insanın yalnız akıl ve zihin faaliyetlerini ele alan, doğru düşünmenin şartlarını ve kurallarını ifade eden bir bilim dalıdır. Güvenilir kaynaklardan temin edilen bilgilere dayanarak nasıl düşünülmesi ve bir hükme varılması gerektiğini ve böylece doğruya, gerçeğe nasıl ulaşılacağını gösterir.

Mantık bir ihtisas alanı olmakla birlikte günümüzde yapılan bireysel mantık kullanımı bu alanın dışında kalmaktadır. Aynı anlamı taşıyıp aynı sonuçları hedeflese bile oluşumları ile çıktıları birbirinden çok farklıdır.

Bireylerin “mantık olarak, mantığına göre karar ver, mantıklı ol, bu çok mantıksızca” vb söylemler ne kadar duygusuz bir karar mekanizmasının işletilmesinden bahsedilse bile gerçekte olan bunun çok uzağındadır. Bilimsel mantık ile bilimsel mantığın bu şekilde farklılaşmasının temelinde ise doğru düşünebilme yetisinin gelişmemiş olması ve bilimsel mantığın halka inememesi en büyük nedendir. Tıpkı felsefenin halka inemediği için halk tarafından dışlanması ya da amacı dışında kullanılması ya da yanlış değerlendirilmesi gibi.

Bireysel mantık duygulardan bağımsız mıdır?

Bireysel mantık, bireyin kendisi için en doğru kararı vermek adına kendi doğruları, gözlem, öğrenme ve analiz ile oluşturduğu bir sistematiktir. Bu sistem kendi içinde zaman zaman toplumsal olarak kendini gösterebilmektedir. Birey ve toplum arasında bu düzlemde benzerlikler olmasıyla birlikte tam bir bütünlük veya tam bir ayrılıktan söz edilemez.

A noktasından B noktasına yapılan yolculuğu alternatif birçok güzergâh ile tamamlayabileceğimiz gibi, farklı bir varış noktası olan C noktasına gitmek içinde B noktasına götüren güzergahları kullanabiliriz. Birey ve toplumun mantık çevresindeki paylaşımı buna benzemektedir. Bireysel mantık ile duyguların arasındaki bağlantı bir bütünleşik yapı şeklinde oluşmaktadır.

Mantık için “Güvenilir kaynaklardan temin edilen bilgilere dayanarak nasıl düşünülmesi ve bir hükme varılması gerektiğini ve böylece doğruya, gerçeğe nasıl ulaşılacağını gösterir.” Tanımını kullanmıştık. Bu tanım bireysel mantıkta nesnel kullanımdan uzak kalarak kaynak, düşünebilme yeteneği gibi eylemler kişiden kişiye değişkenlik gösterecektir. Birey ve toplumda güvenilir kaynak ve hangi açıdan düşünülmesi gerektiği zaman, olay ve eylemlere göre sürekli değişkenlik göstermektedir. Bu şekilde yönetilen mantık ise bilimsel mantıktan uzaktır.

Bireysel mantık, bireyin “en” yaşadığı duyguların çizdiği hatlar ile karar ve eylemin bu hatların içinde ve dışında kalanlar olarak zihinsel bir değerlendirmeye tabii tutulup uygulamaya koyulması ya da ertelenmesidir. Bugün birey için mantıklı olan şeyin yarın mantıksız bir hale dönüşmesinin sebebi duygular ile çizilen hatların belirlediği sınırlardır. Bireysel mantık bilimsel mantığın amaç ve hedeflerini benimsemekle birlikte karar verme ve karar çıktıları bunun dışında ilerlemektedir. Bireysel mantık kabullenilmiş, kabullenilmemiş, vazgeçilmiş, peşinden gidilmiş, hissedilmiş, hissedilmemiş, deneyimlenmiş ve deneyimlenmemiş tüm olumlu, olumsuz ve nötr duyguların oluşturduğu bir sistemdir.

Bireyde mantıktan önce duyguları öğrenir. Duyguların kendisinde uyandırdığı şeyler ile karar mekanizmasını oluşturur ve buna göre eyleme geçer. Mantık sıcak sobaya dokunulmasının acı verici olacağını ve bundan dolayı sobaya dokunulmaması gerektiğini söyler. Bu denklem ile birlikte tüm sıcak sobalar acı verici olur. Burada sıcak sobaya dokunmamanın mantıklı olmasının sebebi zarar görecek ve acı çekecek olmamızdır. Buradaki mantığı geliştiren ana tema “acı” duygusudur. Acı olmasaydı sobaya dokunmak mantıksız olmazdı. Bu mantık öğrenilebilir ya da gözlemlenebilir olsa bile temelinde bireyin yaşadığı bir duygu vardır. Bu duygunun genellemesi toplum tarafında ortak bir acı duygusuna denk geldiği için bu artık birey tarafından deneyimlenip toplum tarafından kabul gören bireysel duygu mantığıdır.

Bireylerin verdiği kararların temelinde iki adet duygu vardır. Bunlar haz ve korkudur. Haz ve korku bireyin tüm hayatını şekillendiren duygulardır. Korku başta olmak üzere duyguların üssü olan yer amigdaladır. Amigdala duygusal olaylarla ilgili hafızanın oluşumunda ve depolanmasında önemli rol oynar. Amigdala çalışmazsa korkmamıza neden olacak uyaranlar belleğe kaydedilmez. Amigdalanın çalışmaması halinde birey hiçbir şeyden korkmaz. Bu durum bireyin hayatını büyük tehlikeye atabilir.

Mantık size depremin yıkıcı olduğunu, kaçmanız gerektiğini, kaçmazsanız hayatınızı kaybedebileceğinizi söyler. Bununla birlikte kaçmanız gerektiğini size bildiren şey korku duygusudur.

Bir iş değişikliği yapmaya karar verdiğinizde bu kararın getirileri ve götürülerini değerlendirirsiniz. Buradaki kazanç ya da kaybedecek olduklarınız sizin kararınızın çerçevesini oluşturur. Kazanacak olduğunuz her şey “haz” kaybedecek olduğunuz her şey ise “korku” duygusuna dayanmaktadır.

Haz ve korku duygularının bireysel olarak sizdeki yerini ise deneyim ve gözlem oluşturur. Deneyimlenerek öğrenilen mantık bireylerden topluma gözlem yapılan mantık olarak geçer. Bir kişinin yaşadığı ve toplumda aynı duyguyu hissettirecek acı çekmek gibi deneyimlerdir.

Her birey için haz ve korku duygusu değişebildiği gibi değişmediği süreçte de birbiri içine girmiş olabilir. Hırsızlık yasal olarak suçtur ve hırsızlık yapanlar ceza alır. Bu cezayı çekmek için ise cezaevine gönderilir. Bu eylem toplumsal mantık gözünden yapılmaması mantıklı olan bir eylemdir. Bireyselde ise hırsızlık eylemi bir kişinin korku yerine haz duygusunu yükseltiyorsa onun için bu eylemi yapmak mantıklı olacaktır.

Aynı duygu yoğunluğuna ait bireylerin oluşturduğu toplum tarafından mantıklı veya mantıksız kabul edilen karar ve eylemler gözlem ile öğrenilen mantık alanına girse de gene ortak paydaş duygulardır.

Tüm bunlar bize birey ve toplumun mantık olarak kullandığı şeyin bilim dalı olan mantık dışında farklı bir mantık olduğunu gösteriyor. Birey ve toplum mantık dedikleri şeyin duyguların yönetiminde kaldığının ne kadar farkında? Buradaki tehlike mantık denilen karar ve eylemin bu şekilde kullanılması değil bu eylemin salt akılla yapılarak düşünülmesidir. Bu düşünce sistemi kişinin duygularına karşı olan farkındalığını düşürürken verdiği kararlarında doğruluğu noktasında körleşmesine neden olmaktadır. O halde yapılması gereken şey birey ve toplumda duyguların tanınması ve yönetilmesine aracı olarak faaliyetler geliştirmektir.