Neden Mutlu Olamıyoruz?

İnsanın yaratılışı ile birlikte en çok sorulan, merak edilen ve üzerine düşünülen konulardan birisidir mutluluk. Herkes mutluluğun kaynağını aramış, üzerine düşünmüş ve yorumlamıştır. Tüm bunlara rağmen mutsuzluk insanla eşit yaşta ve mutluluğun tam karşısında durmaktadır.

Yaşam denilen süreç bir bütünsellik olarak ilerlemektedir. İyi ve kötü gibi tüm zıt kavramlar bu sürecin bir parçasıdır ve olmak zorundadır. Bu zorundalık kavramların manasına ulaşabilmesi için gereklidir. İyinin ve kötünün anlaşılabilmesi için bütünsel ve birliktelik gerektirmektedir. Sadece iyinin ya da sadece kötünün olduğu yerde zıt kavramın varlığı bilinemez.

“Dostoyevski okuduğu şiir nedeniyle Rus Çarı tarafından hapse mahkûm edilir. Hapishanedeki bir köpekle dost olur ve onunla mahkumların arsındaki ilişkileri gözlemler. Aslında bir nevi insan ilişkileri üzerine deney yapar.

Gözlemleri sonucu, insanları tanıdığını sanırken ne kadar yanıldığını anlar ve onları ‘kara halk’ olarak tanımlar. Onu bu düşünceye sevk eden de yine insanların davranışlarıdır.

Mahkumlar her geçtiğinde köpeği tekmeler. Köpek ise yanına bir mahkûm yaklaştığında eğilir ve tepki vermez. Bunun gören Dostoyevski, köpeğe yaklaşır ve onun başını okşar. Köpek sanılanın aksine ona şaşkınlıkla bakar. Acı acı havlayarak yanından hızla uzaklaşır.

Önüne gelen mahkûmun tekmelediği köpek, o günden sonra nerede Dostoyevski’yi görse ondan kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz.”

Köpeğin tek bildiği şey kötülük olduğu için iyiyi anlamlandıramamış ve anlamlandıramadığı gibide buna beklenen dışında tepki vermiştir.

Bu örnekte olduğu gibi bir kavram ya da değer tek başına bir şey ifade edemez ve bilinemez. Yaşam tam olarak bu zıtlıklarla oluşur ve bu zıtlıklar ile değer bulur. Yaşam sürecini değerli kılan bu zıtlıklara mutsuz bireyler tarafından gösterilen davranış ise ret ve kabullenmemedir. İnsanlar yaşam süreci içerisinde sadece iyi olana odaklanıp ve gene sadece iyi olanla karşılaşmak ve ona sahip olmak isterler. Bu yaklaşım ile insan mutlu olamamak için ilk güçlü adımını atar.

Mutluluk, yaşam sürecinin bütünsel olarak kabul edilmesidi. Mutluluk sonuçlarla değil süreçlerle ilgilidir. Sürece karşı duyulan aidiyet ve kabulleniş mutluluk oranımızı belirler. O halde yapılması gereken şey sürecin sahiplenilerek kendimize göre şekillendirmeye ve sürecın getirdiklerinden öğrenmeye çalışılmasıdır.

“Kendimiz” dediğimiz şey tam olarak nedir? “Kendimiz” kavramı “Ben kimim?” sorusunun tam karşılığıdır. Bireyin kendiyle ilgili farkındalığı, süreci organize ve revize edebilmesi için üzerine düşünmesi gereken ilk şeydir. Genel olarak ta düşünme öncelikle insanın kendini anlamlandırabilme ve varoluş sebebini çözmeye duyduğu aşkla başlamalıdır.

Neden kendimizi bilmeliyiz?

Yaşam sürecinde insan kendisine iyi ya da kötü basit veya zor hedefler koyar ve bunları gerçekleştirmek için sürekli olarak eyleme dönük hareket eder. Bu hedef zaman zaman ailesini geçindirmek, bazen daha fazla uyumak olabileceği gibi bazen de öğrenmeye adanmış bir ömür olabilir. Hepsi eyleme adanmış bir yaşam olmakla birlikte eylem seçimindeki kendiyle ilgili farkındalık düzeyi aralarındaki farkı oluşturur.

Bu bakış açısı ile birlikte sürekli olarak sonuç odaklı bir yapıya bürünüp tüm hedefleri sonuçlandırmak isteriz. Gerçekleşen hedefin sonucunda eksiksiz şekilde bir duygusal tatmin gerçekleşmesini bekleriz. Bu tatmin sağlanamıyorsa ya da kısa süreli sağlanıyorsa kişisel farkındalık yani kendini bilmek konusunda kendinize bir ayna tutmanın, cesur sorular sorma vaktinin geldiğini anlamalısınız. Çünkü; yaşanılan eksiklik koyulan hedefin ya da amacın tam olarak size ait olmadığını gösterir.

Neden mutlu olamıyoruz sorusunun ilk cevabı kendimize ait farkındalığımızın düşük olmasıdır yani kendimizi tanımıyor oluşumuzdur. Gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu ve neyin bizi tatmin edeceğini bilmemek en büyük eksikliktir.

İçinde yaşadığım beden, taşıdığım ruh bana ait değilse kime ait?

Zihnimle fark edip aklımı kullanarak aldığımı düşündüğüm kararlar kime ait?

Ben kendi mutluluğum için değilse kimin mutluluğu için yaşıyorum?

Bu ve buna benzer sorular şu an zihninizde duvardan duvara çarpıyor ve hepsine cevaplar bulmaya çalışıyorsunuz. Aradığınız cevaplar en yakınlarınızda, ıspat, üstünlük, kabullendirme gibi davranışlarınızın içinde yer alıyor. Mutlu olamıyorsunuz çünkü; kendiniz için değil sosyal çevrenizdeki kabul ve ıspat döngüsü içinde kalmışsınız. Mutlu olamıyorsunuz çünkü; yönetemediğiniz duyguların altında kalmışsınız. Kendinize “neden” sorusunu sorup cevaplar aramadınız. “Neden kızgınım, neden neşeliyim, neden öfkeliyim, neden yaşamı seviyorum ya da sevmiyorum?” sorularını sorup aldığınız cevaba bir “neden” sorusu daha yöneltmediğiniz için kendinizle hala tanışamadınız.

Kendi ile tanışamayan insanlar kendine yabancı olarak yaşadıkları için sürekli tanımadıkları bir yabancıyı mutlu etmeye çalışırlar. Bunu yaparken de deneme yanılma ya da popüler kültürün getirilerinin peşinden giderek yaparlar. Genelin kabul ettiği mutluluk araçlarının doğru olduğunu düşünerek uygularlar.

Neden mutlu olamıyoruz? Çünkü; kendimizi tanımıyor ve yaşam sürecini kabullenmiyoruz. Yaşamın içinde olumlu ve olumsuz deneyimlerin olduğu gerçeğini görmezden gelip sadece olumluları sahipleniyoruz. Kendi yaşantımızı kurmak ve kendi sürecimizi oluşturabilecek kadar kendimizi tanımıyoruz. Bize dayatılan ortalama doğrular ile mutlu olacağımıza inanıyor ve bir yabancı ile yaşamaya çalışıyoruz.

Nasıl mutlu olabiliriz?

Önce kendimizle tanışacağız. Bu tanıdığımız yeni zihin ile yaşamı yani süreci tekrar değerlendirip bu sürece bize ait olanları ekleyip ait olmayanları çıkaracağız. Sürecin içerisindeki her şeyi bir bütün olarak kabul edip deneyimleri bu bütünsellikte değerlendireceğiz. Ancak bu şekilde mutluluk için kalıcı bir adım atabileceğiz.

Mutluluk; kendiyle tanışmış insanların, kendini adadıkları sürecin içindeki tüm deneyimlerdir.

Murat ÖZTÜRK.