Sen İnsansın, Üzülmek Senin Hakkın.

Zaman olur, nereye aktığını bilmeden yol alırsın. Nehrin içindeki yaprak gibi taşınırsın bilmediğin sulara. Belki de daha büyük sulara ulaşamadan bir yamaca ilişir ve orada kalırsın. Belki bir dalga, belki bir rüzgar seni tekrar akışa sokana dek. Tüm bu akış sana kendi içinde bir huzursuzluk yaratır. Yetersizlik ruhunu işler bilinç altına. Belki de bilinç altın seni bu akışa sokar. Nedendir ki bu akış senin de hakkın olmasın. Ailen hayırlı evlat olmanı, patronun sürekli kazandırmanı, sevgilin onu mutlu etmeni ister. Kısaca herkes senden bir şey isterde kimse senin ne istediğini sormaz sana. Nasıl mutlu olacağını, ruhunun nerelerde gezindiği kimse merak etmez ve hatta bu kısımlada ilgilenmez. Çünkü herkes bir şey ister senden. Sürekli mutlu etmek, sürekli başarılı olmak, hatasız bir yaşama sahip olmak…Kim başarabilmiş bunları? Bunu başarabilen yokken karşımıza hep bu yol çıkar. Ve gerçek olmayan bu yolu yürüyemediğinde ise o bilindik bakışlar ile karşı karşıya kalırsın. En sevdiklerin bile uzaklaşır senden. Olamamışsındır. Onların istediği gibi olamadığın için sen suçlusundur. Ne kadar tezat bir yaşam değil mi? Başkasının istediği gibi olmadığın için o bulandırıcı bakışların odağı olmak. Halbu ki insan kendini tanımak, kendini tamamlamak için doğar bu hayata. Yani sen senin için doğar ve yaşarsın aslında. Ancak bu gerçek yaşarken dönüşür ve sana ait olmayan bir yolun içinde bulursun kendini.

Yok mudur bir mola hakkı? Hem de başkaları için yaşarken. Kimse ne düşünür demeden, sonu nereye gider demeden, kim kırılır, gücenir demeden… İsyan etmek, sadece kendinde kalmak, dağıtmak hem de olabildiğince dağıtmak hakkın yok mu? Bu senin hakkın ey bu dünyaya kendi için gelmiş birey. Bu kadar yorgunluğun içinde bazen bir sonbahar yaprağı gibi kendini rüzgara, bazen de yağmura bırakmak senin hakkın. Sen bu hakkını kullanmak istediğinde, algı denilerek sana yakıştırılacak tüm yargılar ise bunu yapanların haksızlığı. Milenyum denildi ikibinli yılların başında. Uzay yüzyılıydı. Her şeyin çok daha iyi olacağı bir yüzyıl. Gel gör ki hiç te öyle olmadı. Bir nefeslik bile olsa seni sana bırakmadılar. Ne kapitalist düzen, ne sosyolojik yapı. Hiç biri bir nefes hakkı tanımadı sana. Sana sürekli başarılı olma zorunluluğu dayatılırken bu düzenin, insanların ve sana bunu dayatanların ne kadar başarız oldukları gerçeğini hiç kimse sorgulamadı.

Düşmek, bazen kalkamamak, bir ele, bir söze ihtiyaç duymak çok insani ve bu senin hakkın. Hakkın çünkü insan dediğimiz bu varlık tam olarakta böyle bir şey. Hata yapabilen, yanlış yapabilen, üzülebilen, düşebilen, bazen düştüğü yerden kalkmakta desteğe ihtiyaç duyan, çıkmazları olan, karmaşa içinde düzen kurmaya çalışan, kendi için doğup başkaları için yaşayan bir varlık. Utanma. Bunların hiç birinden utanma.

Son zamanların çok moda bir sözü var. “beklenti içinde olmadığında mutlu olursun” diyorlar. Nasıl yani? yedi milyar insanın zincir şeklinde birbirine bağlı olduğu bu dünyada bağlı olduğun zinciri inkar ederek yaşamak mı mutluluğun formülü mü? Bu moda söz insanı bencilliğe iten bir yoldan başka bir şey değildir. Kimseden beklenti içinde olmamak için kimseye dokunmaman, kimsenin acısını hissetmemen, kimseye destek olmaman demektir. Sen insansın, dinlediğin gibi dinlenmek, ağlayana omuz olduğun gibi bir omuz aramak, acılarında yanında olduğun gibi acında yanında birini aramak, mutluluklarını paylaştığın diğer insanlar gibi mutlu anların paylaşacağın insanlar beklemek ve bu beklentide olmak senin en doğal hakkın. “beklenti” değil “çıkar” içinde olmamak gerek. Birine dokunurken karşılığında bencilce bir çıkar düşüncesine girmemek…

Ara vermek senin hakkın. Üzülmek, kabuğuna çekilmek, ağlamak senin hakkın.Sen insansın bunlar senin hakkın. Sen kurumaya yüz tutan bir yaprak gibi olduğunda, her şeye bir ara verdiğinde, nehirlerin içinde akmaya başladığında sadece şunu bil; yapraklar tekrar yeşerecek, kaldığın yerden devam edebilecek ve nehirlerden istediğin zaman çıkabilecek hakkın var. Utanma ey İnsan. Sadece İnsan olduğunu hatırla ve hatırlat.

Murat ÖZTÜRK